Ziya Gökalp, adı geçen araştırmasında Kürtleşmeye temas etmektedir. Burada Gökalp, siyasi zümrelerle kavmi zümrelerin tefriki lazım geldiğini, ekseriya siyasi bir heyetin içinde muhtelif uruk’lara mensup emareler bulunabileceğini söyleyerek, Milli kabilesi içinde (Türkan) gibi esasen (Beydili) boyuna mensup, Türk olduğunu bilen fakat kürtçe konuşan bir Türk aşiretinin varlığına işaret ediyor ve Karakeçili aşiretinin Kürtleşmesi için de şunları kaydediyor: “Viranşehir Milli’sinin komşusu ve rakibi Karakeçi kabilesidir. Bu kabile isminin delalet ettiği vecihle Bursa’daki Karakeçrnin bir şubesidir. Fakat Türkçe’yi unutarak Kürtleşmiştir. Karakeçi köyleri arasında (Sakır) adlı bir köy yardjn^Salur malumdur ki, Oğuz ilinin 24 boyundan biridir. Bundan başka Karacadağ’ın cenubunda (Kangılı) vardır. Bu isim Kangılıların da vaktiyle Karakeçi’ye komşu olarak yaşadıklarını gösterir. Türkan aşireti de Karakeçi’ye komşudur. Zaten evvelce Türkan aşireti Karakeçi kabilesine tabi iken , İbrahim Paşa zamanında zorla Milli’ye tabi kılındılar. (Türkan) Oğuz’un (Beydili) boyundan olduğu gibi, Karakeçi içinde de Beydili köyleri vardır.” Günümüzde (Beydili) ler Urfa ve Sarız (Kayseri) havalisinde (Badıllı) adıyla anılmaktâ olup, kültçe konuşmaktadırlar Şu vesika Türkmenlerin zamanla” nasıl Kürtleşebildiklerini belirtmesi bakımından ibret vericidir: “976 (1568) Ruha (Urfa) sancağı defterinde bu kabile, Cemaat-ı Ekrad-ı Döğcrlü suretinde zikredilmektedir. (Başbakanlık Arişivi, nr. 965, vrk. 165 a vd.). Kabilenin vergiye tabi şahısları arasında Bayram, Gündoğmuş, Budak, Yağmur, Kaya, Sarı, Tanrıverdi, Durmuş, Dündar ve Satılmış gibi Türkçe adlar taşıyanlar görülmekte ve hatta Karkın gibi bazı Oğuz boylan adı almış kimselere bile tesadüf olunmaktadır( vrk. 166 a). Bu Döğerİü (oradaki halk arasında telafuzu Düğerlü) kabilesi 1747 tarihinde Milli adlı büyük Kürt aşiretinin hücumuna uğramış ve bundan ancak o zaman Halep valisi olan Ragıp Paşa (Koca)nın müdahalesi sâyesinde kurtulabilmiştir. (İzzi, Tarih, s. 271) Döğerlü kabilesinin, Urfa’nın şimal doğusunda bulunan yurdu, son zamanlara kadar kendi adıyla anılmakta idi.” (F. Sümer, Döğerlere Dair, Türkiyat Meç. X, 152).

Daha Huzistan’da iken bir kısım (Avşar)ın da Kürtleştiği anlaşılıyor. (Prof. Dr. Z. Velidi Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İst. 946, sf. 207).

Yozgat civarında 24 Oğuz boyundan biri olan Avşarların ismiyle yadedilen Kürt aşiretlerinin bulunuşu da (Fuad Köprülü, Avşar Maddesi, İslam Ans.), arşiv vesikalarında Avşar’ların “Tavayifi Türkman ve Ekraddan Receplü Afşarı cemmati…” denmek suretiyle Kürt gösterilmesi de (A. Refik a.g.e. sf. 145), Maraş’ta Kürtleravşarı Köyü’nün bulunuşu da (Köylerimiz, 1933), Kürtleşmenin ve Kürtleşmeyi hazırlayan saiklerin diğer misalleridir.

Maraş ve Gaziantep havalisindeki Tilkiler ve Kızkapanlılar Kürtleşmiş Alevi Türkmenlerdir.[i] Bunlardan birincisi (Tilkü)ler daha Luristan’da iken Kürtleşmiştir (Z. V. Togan, a.g.e., sf. 206) Kızkapanlılar ise vaktiyle Adana, Maraş havalisindeki büyük boylardan olup, halen Adana’da 50’ye yakın köyde sakin bulunan Varsaklara tabi idiler. (Prof. Dr. Faruk Sümer, Çukurova Tarihi, Ankara, 964, sf. 95; ayrı basım).
Bugün adı geçen köyden başka, Anadolu’nun muhtelif mıntıkalarında üç tane Kızkapanlı köyü mevcuttur: Krzkapan (Malazgirt-Muş). Kızkapan (Keşan-Edirne), Kızkapan (Hafik-Sivas) Köylerimiz, 1933).
Van civarında da birçok köy halkının Kürtleştiğini şu kayıttan anlıyoruz: “Zilan Deresinde, Şehirpazar, Doğancı, Hasanabdal, Boynuzlu, Çakırbey, Kumlubudak, Gökoğlan köyleri vardır. Yüz sene evvel bu köylerin ismiyle beraber, ahalisinin de halis Türk olduğunu ihtiyar adamlar söylüyorlarmış, sonra mütegallibe aşiret ağaları bu deredeki Türkleri Kürtleştirmiştir. Nitekim (Salman). köyünün bugün kırk yaşındaki adamları mükemmel Türkçe konuşup. Türklüklerini muhafaza etmektedirler. Bu köye de (Salman) adında bir Kürt beyi musallat olmuş, kendisine malikane edinmiştir.” (A. Şerif, Ahlat Kitabeleri, İst. 932, sf. 20).

Bugün Tunceli-Muş havalisinde Kürtçe konuşan Alevi Türkmenler[ii] yaşamaktadır ki, ayinlerinde söyledikleri nefesler, çektikleri gülbankler hep Türkçedir. Konuştukları karışık dil içinde çok eski Türkçe kelimeler mevcuttur. Köy adları, civarlarındaki dağ, dere, gol İsimleri, insan isimleri halis Türkçedir. Doğan, Kejeş, Memiş, Dursun, Tosun, Kurt, Yiğit, Aynal, Aslan, Tek, Koç, Durmuş, Teymur, Karaca, Çenen, Kılıç, Çolak, Çakır, Yaşar. Köçer, Seviş, Karaman gibi erkek adlarıyla; . Çiçek. Güzel, Güllü, Turna, Suna, Çeki, Sümbül, Gülsün, Fidan, Sevgili, Hatun, Nazlı, Gülperi, Kumru, Elmas, Tezgül, Akcan, Şeker, Sevdalı, Meral, Gazal gibi kadın adları pek çoklarında görülür. Kabileler içinde de Türkçe isimlerle anılan oymaklar mevcuttur. Cibranlilerde Torunu, Sincar, Teymurlar; Lolanlılarda Kaçar, Kacer, Kimsoranda, Karece, Memiş oymakları; Hormeklide Karayakup, Pircan-Pİrcem, Alhas, Zoetrymur, Baluşağı, Arslan, Gedik ve Feresat oymakları.
Bunların içinde (Hormek) kabilesi dikkat çekicidir. Atalarından süzülüp gelen rivayet ve inanışa göre Hormekli kabilesi Harzemlidir. Horasan’dan Erzincan’a ve oradan Dersim eteklerine ve daha sonra Kiğı ve Varto’ya yayılmışlardır. 50-60 sene önce bu kabile, komşu kabileler tarafından Horumbeyan[iii], Hormekan, Huvarzemiyan diye adlandırıldı. M. Şerif Fırat, Doğu İlleri ve Varto Tarihi, Ankara, 1961, sf. 59, 150-168).
Ziya Gökalp’in adı geçen tetkikinde zikrettiği Türklerle, Kürt diye anılan kavimler arasındaki şu örf ve adet, zihniyet, içtimai ruhiyat ve davranış benzerlikleri, Kürtleşmenin delilleri arasına sokulabilir:
“Obe: Buhtan’da Amare’nin münkasem bulunduğu batın zümresine (Obe) derler. Bu kelime Türkçe’den alınmıştır. (Oba) kelimesi Türkçe’de beraber konup göçen çadırların mecmuuna denilir. Kürtçede batın manasına yerleşmiştir.

Tatlar;Aşiret seciyelerini kaybeden , hükümete muti köylere (Tat) namım verirler. (Tat) Türkçeden alınma bir kelimedir. Türkler, Türktöresinin haricinde yaşayan kavimlere Tat derlerdi. Kurmançlarda kendi törelerine uymayanlara (Tata nizane) derler ki (Tat’tır, Nadandır) manasım ifade eder.[iv]
Ekinci, Köçer: Kürtler çiftçilikle uğraşanlara (Ekinci), göçebelere (Köçer) derler. (Köçer)ler çadırlarda ikamet eder. Şerefli olan Köçerlerdir. Ekinciler nazarında dûn (aşağı) bir mevkidedirler. Çünkü silah ötekilerin elindedir.[v]

Eski Türklerde (Akkemik) asil sınıfı, (Karakemik ) aşağı sınıfı ifade den mefhumlardı. Kürtlerde de buna benzer iki kelime vardır : (Akkürt), (Karakürt), Şu atasözleri de Türk atasözlerinin aynıdır : (Ölmek var, dönmek yok), (Erkek koyun kurbanlıktır), (Atın ölümü arpadan olsun).

Kürtleşen Türkmenler Teorisi, Hanefi Kürtler ve Alevi Kürtlerin etnik kökenlerine ilişkin ileri sürülen bir hipotezdir.[1][2] Buna göre 16. yy’da Osmanlı ve Safeviler arasında çıkan çatışmada Doğu Anadolu’da yaşayan Hanefi Türkmenler ve Alevi Türkmenler Safevilerin tarafını, o dönem tamamı Şafii olan Kürtler ise Osmanlıların tarafını tutmuşlardır.[3] Safevilerin yenilmesiyle Türkmenlerin bir kısmı İran yaylalarına geri göçmüş, bir kısmı ise Kürtleşmiştir. Bu tezin başlıca dayanakları şunlardır;

1. Safevi lideri Şah İsmail Doğu Anadolu’da yaşayan Türkmen Beylerine, Safevilere bağlı kalmaları koşulu ile, yaşadıkları bölgelerin kontrolünü vermeyi vaad etmiştir. Oysa Osmanlı Devleti Fatih Sultan Mehmet yönetimi döneminden başlayarak Türkmenlerin başına Enderun Mektebinden yetişen yöneticileri atamışlardır. Ayrıca Osmanlı Devleti yıkılana değin Türkmenleri göçebelikten vazgeçmeye ve toprağa yerleşmeye zorlamıştır. Buna karşılık Osmanlılar Kürtleri bu uygulamanın dışında tutmuştur. Üstelik Osmanlı Devleti, Kürt Aşiret Beylerine toprakta tapu hakkı vermiş, ancak aynı hakkı Türkmen Aşiret Beylerine tanımamıştır. 1516’da yapılan Çaldıran Savaşı’nda Doğu Anadolu’daki Hanefi Türkmenlerin ve Alevi Türkmenlerin Safevilerin tarafını tutmasının, Kürtlerin ise Osmanlı’nın tarafını tutmasının ana nedeni bunlardır. Bu Savaş’ta Safeviler yenildikten sonra Doğu Anadolu’yu terk etmeyen Türkmen Aşiretlerinin önemli bir kısmı Osmanlı’nın Türkmenlere yönelik söz konusu uygulamalarının dışında kalmak ve Osmanlı’nın Kürtlere tanıdığı diğer ayrıcalıklardan yararlanmak için kendilerini Kürt olarak nitelendirmeye başlamışlardır.

2. Paganist dinleri bırakarak Semavi Dinlere inanmaya başlayan hiçbir topluluk bir daha kolaylıkla din ya da mezhep değiştirmemektedir. Örneğin aynı şekilde paganist dinlerini bırakıp ilkin Ortadoks Hristiyanlığa geçen bazı Türkmenler (Karamanlılar) de 1923 mübadelesine kadar Müslümanlar arasında yaşamalarına rağmen başka dine ya da mezhebe geçmemişlerdir. Oysa toplulukların etnik bilinçleri kolaylıkla değişebilmektedir. Bu durumun gerek Anadolu’da gerekse dünyada bir çok örneği vardır. Bu yüzden kürtleşmenin başladığı 16.yy’da neredeyse tamamı Şafii olan Kürtlerin mezhep değiştirmiş olma ihtimali pek azdır. Üstelik Kürtler, Türkmenlerden çok daha önce Müslüman olmuşlardır. Dolayısıyla Kürtlerin Hanefi ya da Alevi Türkmenlerle karşılaşıp Paganist dinlerden Hanefiliğe ya da Aleviliğe geçme ihtimalleri bulunmamaktadır. Diğer yandan Hanefilik Anadolu’da Türkmenler arasında yaygındır. Bütün bunlar dolayısıyla günümüzde Hanefi mezhebine inanan Kürtlerin bir kaç kuşak öncesinde Türkmen olma ihtimali çok yüksektir.

3. Osmanlı Devletinin Hanefi Türkmenlere yaptığı zorlamalar Alevi Türkmenler üzerinde daha şiddetli biçimde gerçekleşmiştir. Bu çerçevede Alevi Türkmenlerin bir kısmı da Kürtleşmiş ve buna karşılık mezheplerini korumuşlardır.

4. Kürtleştiği söylenen Aleviler yüzyıllardan beri Cem ayinlerinde Türkçe deyişler, semahlar ve dualar okumaktadırlar.Cumhuriyetten sonra Türkçe Cem yaygınlaşmıştır.

1. Bkz. Ali Tayyar Önder, Türkiye’nin etnik Yapısı – Halkımızın Kökenleri ve Gerçekler, Önderler Yayımcılık Pazarlama, Ankara, Kasım 1998. (ISBN 975-96697-0-6)
2. Bkz. Pir Ahmet Dikme, Haykırıp Duyurumadıklarım
3. Bkz. Şeref Han, Şerefname

[i] Tarihçi arkadaşımız Gaziantepli Hüseyin Özdeğer’İn bize söylediğine göre, bu iki aşiret Alevidir ve Kürtleşmişti r. Bilhassa Kızkapanlılar Türkmen tipi ve karakteri arzetmektedirler.
[ii] Türkiyemizin hayati meselelerinden biri o!an Alevilik ve üvey evlat muamelesine tabi tuttuğumuz Aleviler hakkında şu yazılarımıza bakılabilir: (İş ve Düşünce, sayı: 247), (Ötüken. sayı: 18)
[iii] Rize- Trabzon havalisinde lazca konuşanlar. Türkçe konuşanlara (Horum) adını verir. Afyon civarındaki Yörük aşiretlerinden birinin adı (Horzum) dur.
[iv] Kars’ta yerli Türkler. İran Azerbaycanından gelen ve Şii olan Azeri Türkler için (Tat) veya (Ecem) diyorlar. (Ecem) Arapçadakİ (Arap) m gayri milletleri ifade eden (Acem) in Türk şivesiyle söylenişidir. (Tatar) kelimesi de (Tal + eri) den gelmiştir. (Eski Türk yazıtlarında) ve (Divan-ü Lügat-it Türk’te) bu kelime : ” yabancı. Fars, Uygur, Müslüman olmayan ve ekinci” manalarına geliyor.
[v] Karadeniz havalisini Türkleştiren, oranın iskanında büyük rol oynayan (Çepni)ler , ziraatla uğraşan köylülere (Ekinci) derler ve onlara zavallı gözüyle bakarlar. Eskişehir- Bilecik civarı Yörükleri çiftçiler için (Manav), diğer yerlerin Yörükleri (köylü) tabirini kullanır ve onları kendilerinden aşağı , korkak ve kılıç artığı olarak görürler. Aynı telakkiyi İbni Haldun’un (Hazarilik ve Bedevilik) mefhumlarında görmek mümkündür.